top of page

ON'lar yaşıyor!

Bugün Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna ve Saffet Alp’i Kızıldere’de katledilişlerinin 52. yılında anıyoruz. ONlar gencecik yaşlarında katledildikleri halde kuşaklarca taşınan bir mücadele bayrağını miras bıraktılar.

 

Onları anlamak için öncelikle içinde bulundukları şartları iyi anlamamız gerekiyor.

 

12 MART MUHTIRASI

 

Kızıldere’ye giderken 12 Mart’ın öncesinden ve sonrasından bahsetmek gerekiyor. 12 Mart gelirken Türkiye’de kapitalizm krize girmişti. Egemen sınıfların kendi iç çelişkileri, sömürüden elde edilen kârların paylaşımı konusunda girilen kıyasıya mücadele, 12 Mart’ı getiren sebeplerin başında geliyordu. Egemen sınıflara tanınan ayrıcalıkların yanında, temel tüketim ürünlerine zam üstüne zam geliyordu. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri tarafından bugün de hiç yabancı olmadığımız faturayı halka kesme politikası uygulanıyordu.

 

Bütün bunların yanında gittikçe artan bir halk muhalefeti vardı. 15-16 Haziran işçi direnişi, her geçen gün sayıları artan grevler, öğretmenlerin hak alma mücadelesi, köylülerin toprak işgalleri ve tabii ki DEV-GENÇ’in öncüsü olduğu çığ gibi büyüyen devrimci gençliğin anti-emperyalist mücadelesi. Bunlarla beraber cuntacıların o meşhur sözü söyleniyordu: “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aşmıştır.”  Ve işte temel amaçlarından biri gelişen toplumsal muhalefet dalgasını ezmek olan 12 Mart Muhtırası. Kızıldere’ye giden süreç kabaca böyle özetlenebilir.

 

KIZILDERE’DE NE OLDU

 

12 Mart’ın ertesinde devrimci mücadeleye karşı büyük bir teyakkuz başlamıştı. Birçok ilde sıkıyönetimlerle sokakta mücadelenin önü kesilmeye çalışılıyor, devrimcilere karşı yapılan operasyonlarla özellikle devrimci hareketin önderleri olmak üzere devrimciler yakalanıyor, işkencelerle, şiddetle yıldırılmaya çalışılıyor, bazıları uzun yıllar hapis bazıları idam istemiyle yargılanıyordu. Bu anlayışın bir parçası olarak 16 Mart 1971’de Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan yakalandı ve idam istemiyle yargılanmaya başladılar. Yakalanan devrimcilerin düşmanca ve alelacele ortadan kaldırılması çabasına karşı Mahir Çayan ve arkadaşları devrimci sorumlulukla mücadeleyi sürdürdüler.

 

Mahir Çayan ve arkadaşları 17 Mayıs 1971’de İsrail İstanbul Başkonsolosu Elrom’u kaçırarak tüm devrimci mahkumların serbest bırakılmasını talep ettikleri bir bildiri yayınladılar. Talepleri yerine getirilmeyince 22 Mayıs’ta Elrom öldürüldü. Bu gelişmenin ardından darbeciler THKP-C kadrolarına karşı kapsamlı bir operasyon başlattı. 1 Haziran 1971’de Hüseyin Cevahir, 19 Şubat 1972’de Ulaş Bardakçı çevreleri kuşatılmışken dahi son nefeslerine kadar mücadele ederek hayatlarını kaybettiler.

 

Yiten arkadaşlar devrimcilerin umudunu kırmadığı gibi, kaybedilenlere ve yakalananlara karşı büyük bir sorumluluk bilinciyle mücadelelerini sürdürdüler. İdamları engellemek için yine bir rehin alma planıyla Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ertuğrul Kürkçü, Hüdai Arıkan ve Ertan Saruhan 25 Mart 1972’de Ünye’ye gittiler. 26 Mart’ta 3 İngiliz görevli rehin alınarak, İngilizlerin aracıyla arkadaşlarının kaldığı Kızıldere köyüne doğru yola çıktılar ve sonraki gün köy muhtarının evinde arkadaşlarıyla buluştular. Bu ev 30 Mart 1972 sabahında içinde Mahir Çayan, 10 arkadaşı ve 3 İngiliz rehineyle kuşatıldı. Öğlen sularında müzakereler sürerken önce Mahir Çayan bir keskin nişancı tarafından çatıda öldürüldü, sonrasında ev ağır makinalı silahlarla tarandı. Evde bulunanlardan samanlığa sığınan Ertuğrul Kürkçü dışında herkes kuşatmanın başladığı gün katledilmişti.

 

Ancak Kızıldere’de yalnızca Mahir Çayan ve 9 yoldaşı yoktu. 12 Mart'ın karanlığında devrimciler, yoksul işçiler-köylüler kısacası 12 Mart faşizminin karabasan gibi çöktüğü binlerce insan düşüncesiyle Kızıldere’deydi. Aslında yok edilmek istenen on devrimci değil bedeniyle olmasa bile düşüncesiyle orada olan binlerdi. Devrimci düşünceleri bir daha ortaya çıkamayacak şekilde ortadan kaldırmak istediler. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar ON’ları ve gösterilen devrimci dayanışmayla da beraber bir kutup yıldızına dönüşen Kızıldere’yi toplumun belleğinden silemediler.

 

Ölüme giderken kararlılığından vazgeçmeyen devrimcileri, kuşatma altında dahi kendine değil halka dair endişeler barındıran, “erleri geri çekin rütbeliler gelsin” diyen Mahir Çayan’ın mücadelesini unutturmaya çalışan darbecilere, dincilere, gerici iktidarlara karşı halk bugün hala ONları ve mücadelelerini hatırlıyor. ONlar kararlılık ve inançla sürdürülen devrimci mücadeleyi bize öğretenler olarak mücadelemize ışık tutuyor, bizler onlardan devraldığımız kararlılık ve inançla mücadeleyi sürdürüyoruz.Kendimizi yalnızca nostaljik bir ideal geçmişle sınırlamayan, umut dolu bir geleceği hayal edenleriz. Kızıldere'yi kutup yıldızımız yapan Mahir'lerin bağımsızlık mücadelesi, memleketimizin onurlu kavgasında hala devam etmekte.


81 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page